Baharatın Tarihi
Baharatların Tarihi
Günümüzde baharatların fiyatı o kadar azdır ki, hepimiz bir çimdik karabiberin, tarçının, zencefilin yada karanfilin lezzetli aromasını yemeklere katmaktan çok hoşlanabiliyoruz, ancak ağaç kabuklarının, yaprakların ve tohumların bu güzel kokulu parçalarının eskiden çok pahalı ve taşınması zor olduğuna inanmak çok zor görünüyor. Ayrıca insanların, eğer gerekli ise, bir parça Hindistan cevizi ağacı yada kırmızı biber için hayatlarını riske atarak dünyanın öbür ucuna gitmek istemeleri inanılmaz görünüyor.
Baharat trafiği kayıtlı tarihten daha öncesine dayanır. Arkeologlar MÖ 5000 yıllarında ilkel insanların gıdaların tadını daha iyi yapan bazı aroma tik bitkileri keşfettiklerini tahmin ediyorlar. Ne olmuş olabileceğini yeniden oluşturmak için insanların eti közde pişirdiklerini hayal edebiliriz. İnsan bazı yaprakları gördü ve bu insana eğer eti yaprakla sararsa, onu kumdan ve külden arınmış şekilde saklayabileceğini düşündürdü. Eti yapraklarla sardı ve sıcak bir çukura gömdü. Daha sonra, sürpriz ve sevindirici olarak, insanlar yaprakların yiyeceklerine yeni bir tat verdiğini buldu. O zamanlarda insanlar tatlandırma sanatını keşfetti.
Eski Zaman Baharatları
Tas tabletleri keşfedilen en eski yazılı kayıt olan Asurların en popüler mitolojilerine inanabilseydik, en azından bir baharat dünya yaratılmadan önce biliniyor olurdu. Milattan binlerce yıl önce yasayan bu insanlar Tanrıların dünyayı yaratmadan önce susam tohumu şarabı içtiklerini iddia ediyorlardı. Piramitlerin duvarlarındaki hiyerogliften kutsal kitaba kadar, eskilerin yaşamında önemli baharat bölümlerinin yer aldığını buluruz. Bugün bildiğimiz bazı baharatlar, otlar ve tohumlar bati dünyasının eski insanları tarafından yetiştirildi. Aroma sözcüğü Yunanlıların baharat için kullandığı eski bir sözcüktür Antik çağ boyunca, doğunun zengin tüccarları ticari rota üzerinde baharat taşıyan 4000 develi kervanlarla Goa, Calicut ve Doğu’dan Nineveh, Babylon, Carthage, Aleksandra ve Roma’ya gittiler.
Isa, büyük abileri tarfından bir baharat tüccarına satıldı; “ve sonra Gilead’dan gelen develerinin baharat, şifalı yağlar ve esanslar taşıdığı bir Ishmaelites şirketine satıldı, onu Mısır’a kadar götürdüler.” Gilead’dan Mısır’a giden yol yüzlerce, hatta binlerce yıl boyunca Hindistan’dan biber ve karanfil, Baharat Adalarından tarçın ve küçük Hindistan cevizi ağacı ve Çin’den zencefil getirmek için kullanılan “Semerkant’a altın yol” un bir parçasıydı. Yüzyıllar boyunca eski gemiler Hindistan sahilleri boyunca , korsanlarla istila edilmiş Iran Körfezini geçerek Güney Arabistan boyunca ve Kızıl Deniz’den Mısır’a doğru demir atarlardı. Bunlar doğudan batıya baharat getirmenin eski zamanlardaki tipik yollarıydı. Sezar dönemi kadar eski günlerde, Muson rüzgarlarından -yazın doğudan, kisin batıdan esen Hint okyanusu rüzgarı- önce hareket eden gemilerin baharatlarını rekor zamanda marketlerine getirebildikleri keşfedilmişti.
Gemilerin parçalanması ve fırtınalar büyük kayıplara neden oluyordu ve sürekli hırsızlık vardı, ancak Roma ve Yunan dönemleri boyunca beklenildiği gibi baharata olan talep nedeniyle elde edilen kazançtan dolayı risk göze alınabiliyordu. Oldukça pahalı olduğundan dolayı bunu yalnızca zenginler karşılayabilirdi. Fakat baharatlar akla uygun her yerde kullanıldı. çoğu Roma ziyafetlerinde sunulan leziz yiyecekleri süsleyen aromalardı. İlaçlar Hipokrat’in , Theophrostes’in, Dioscorides ve Pliny’nin yazdıklarına uygun olarak büyük miktarlarda baharat ve ot gerektiriyordu. Defne yaprağıyla olimpiyat kahramanlarının taçları örülüyordu; banyodan sonra baharat kokulu yağlar kullanılıyordu; baharatla tatlandırılmış şaraplar popülerdi; baharattan yapılmış tütsüler tapınaklarda hatta yollar boyunca yakılıyordu.